22 Haziran 2011 Çarşamba

Adaletsiz Vicdan Mümkün mü?


Adalet mi önce gelir, vicdan mı?

Vicdan, bütün toplum tarafından en çok kabul gören, sözde herkesin riayet ettiği bir kavram. Fakir fukaraya yardım etmek vicdan, mağduru ve mazlumu gözetmek, mağdur olana destek olmak vicdan. Vicdanlı insanlar, vicdanlı mü’minler her yerdeler. Eyvallah. Peki, bunca vicdanlı bir toplumda adalet nerede? Bütün bu vicdan sahibi arkadaşlarımız, eşimiz dostumuz ne kadar adaletli?
Fakir fukaraya yardım eden vicdan sahibi zenginlerimiz, hiç mi düşünmüyorlar aslında o yardım ettikleri fakir fukaranın kendi hırsları yüzünden o duruma düştüklerini? Toplumun içinde sürekli ve haksız bir şekilde zenginleşenler, hiç mi utanmıyorlar o garip gurabanın halinden? Aslında bizler değil miyiz o insanları işsizliğe, açlığa, yardıma muhtaçlığa itenler? Bizler değil miydik daha dün ‘Adil Düzen’ naraları atıp herkesin emeğinin karşılığını alması gerektiğini haykıranlar? Şimdi, insanları altı yüz on liraya mahkum edip kapılarına bir koli makarna bırakınca vicdanlı mı oluyoruz? Bizler, yani namazında niyazında, elinde tesbih, aklında sadece para hesabı kalmış bizler mi vicdan sahibiyiz?
Bizim Peygamberimiz değil miydi mülkiyetsiz, malsız, eşyasız Rahmet-i Rahman’a yürüyen?
Parayı, pulu, ipek sırçaları terk edip Celaleddin iken Mevlana olan Piri dilimizden düşürmeyen bizler değil miyiz?

Peki, ne oldu da biz zenginleşiyoruz diye düzene selam durmaya başladık? Dün düşman olduğumuz, küfrettiğimiz, yıkacağımıza yeminler ettiğimiz kapitalizmin bugün neden en büyük savunucusu olduk bizler? Bizler de ciplere biniyoruz, bizim de havuzlu villalarımız, yazlık ve kışlıklarımız olunca bitti mi bu kokuşmuş düzenle mücadelemiz?

Reel politik yalanını hangi adalet anlayışıyla anlatacağız? Hesap verirken, Ya Rabbi, reel politik vardı, biz de zenginleştik üstelik; hatta fakire fukaraya da arsızca zenginleşmemizin kırıntılarını dağıttık mı diyeceğiz? Bizim çocuklarımızın ve hatta torunlarımızın geleceğini garantiye alınca işsiz babasından sadece borç yüklenen çocukların geleceği değersizleşti mi? Bizim çocuklar özel okullarda rahat rahat okuyor diye, bütün memleketin çocuklarının eğitiminin beceriksiz arkadaşlarımızın elinde oyuncak olması niçin uykularımızı bölmüyor? Bizim kızlar nasılsa yurt dışında örtülerini rahatça takıyor diye, memleketteki başörtüsü zulmünü hangi vicdan görmezden gelir, hangi adalet tartısı üç beş elitin örtüsünü bütün memleketin madunlarının örtüsünden daha değerli tartar?

Doğrularımızı, adalet tartımızı kendi refahımızla ölçersek nerede kalır bizim vicdanımız? Hangi vicdan, yirmi milyondan fazla insanın fakirliğini istikrar ile açıklayabilir?  Hazreti Bilal’in evinde misafire ikram için bulunan bir kase hurmayı görünce “İnfak et Ey Bilal.”diyen Peygamber, bizim Peygamberimiz değil miydi? Paylaşmayı, sadakadan ibaret görenlere bağırıp çağıranlar bizler değil miydik? İnsanları köleleştiren her şeye karşı olan din bizim dinimiz değil mi yoksa?

Efendiler, sizin dediğinize vicdan denmez, adaletten yoksun olan vicdan ancak ve ancak RİYA’dır! Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder