23 Haziran 2011 Perşembe

Bürokratik Oligarşi 3- İleri Demokrasi : 0

Gerçek demokrasilerde işleyiş halkın lehinedir. Zira devlet adını verdiğimiz kurum halkın yaşamını refah, adalet ve özgürlük temellerinde düzenlemek amacıyla kurulmuş bir aygıttır. Fakat bizim gibi ülkelerde devlet tanımına göre konumlandırılmadığı için yönetim biçimi ne olursa olsun devlet halka hizmet etmekten ziyade halkı yönetme görevini görmektedir. Demokrasi dediğimiz yönetim biçiminin esası, halkın devleti idare edecek kişileri görevlendirmek suretiyle kendi kendini yönetmesidir. Yani, bize okulda öyle öğrettiler! Pratikte ise durum biraz farklı. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, devlet yönetimine el koymuş askeri bir cunta idaresi tarafından yaptırıldığı için halktan ziyade devleti düşünen, devleti yönetmek iddiasından vazgeçmek istemeyen bir zümreyi kayıran bir anayasa vaziyetinde. Kısacası, bizim anayasaya göre devlet halk için değil, kendisinin devamlılığını sağlamak üzere kurulmuş bir aygıt konumunda.
İşte tam bu sebeple, gün geçmiyor ki tartışma yaratacak, kaos oluşturucak, halkın en azından bir kısmının isteklerini ve iradesini görmezden gelecek bir olay yaşamayalım. Bürokratik oligarşi de dediğimiz, halkın hiçbir dahli olamadan karar verme yetkisine sahip kurumlarımızdan biri olan YSK, seçime Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun içinde bağımsız olarak giren ve yaklaşık 80 bin seçmenin oyunu alarak milletvekili olma hakkı kazanan Hatip Dicle'nin vekilliğini düşürdü. Gerekçesi, Dicle'nin milletvekili olma şartlarını ortadan kaldıran bir suçtan ceza alması ve 1 yıl 8 ay daha cezasının bulunması. Söz konusu suç 'Terörle Mücadele Yasası' kapsamında olduğu için ayrıca dikkat çekici. Ben hukukçu değilim ancak hukukçulardan dinlediğim kadarıyla vardığım sonuç YSK'nın aldığı kararın aslında hukuki olduğu yönünde. Ancak, kafa karıştıran tabiri caizse bit yeniği sorular var kafamda.
Madem Hatip Dicle milletvekili adayı olabilecek şartları taşımıyordu neden YSK seçim öncesi Dicle'nin adaylığını önce veto edip sonra veto kararından vazgeçti?
Ayrıca, vekil seçilmiş bir kişinin vekilliğini düşürmek YSK'nın yetki alanında değilse, bu karar nasıl hukuki çerçevede gerçeklik buluyor?
YSK'nın vekil seçilen birisinin hakkında hüküm verme yetkisinin T.B.M.M.'nin yetki alanı olduğundan ve milletvekilleri hakkında kesinleşmiş suçlarla ilgili mahkeme kararı T.B.M.M.'ye iletildiği an vekilliğin otomatik olarak düştüğünden haberi yok mu? Pek tabii ki var. O halde neden YSK, sürecin bu şekilde işlemesine müsaade etmedi de 80 bin oy almış Hatip Dicle'nin yerine 10bin civarında oy alan AKP adayı Oya Eronat'ın mazbata almasını sağladı?
Haydi diyelim ki YSK, sonunda olacakları düşünmeden yasal yolları uyguladı, AKP neden Oya Hanım'a 'Biraz bekle, hemen alma mazbatanı.' demedi. Demokrasinin işlemesi ve halkın iradesinin tecelli etmesi için böyle bir tavır sergilenemez miydi?
Bu olayın sonunda elbette herkese büyük sorumluluklar düşüyor. Ancak, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun milletvekillerine ve Ak Parti'ye herkesten fazla sorumluluk düşüyor. Şimdi, ileri demokrasiyi kurabilmek için bu krizi fırsata çevirebilirsek Türkiye için, demokrasimiz için umut var demektir. Blok vekillerinin bir şekilde meclise gelmeleri için ortak akılla çözüm üretmek gerekmekte; Diyarbakır'da Hatip Dicle'ye yaklaşık 80 bin oy veren halkın iradesinin mecliste temsili için mutlaka bir çözüm gerekmektedir. Halk iradesinin birazının bile yer almadığı bir meclis, meşru bir meclis olamaz! Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder