14 Temmuz 2011 Perşembe

Medeniyeti Ayağa Kaldırmak -2-


Bir önceki yazımda medeniyeti ayağa kaldırmak için ilk koşulun gerçekten ‘milli ve manevi’ özellikleri haiz bir eğitim sisteminin gerektiğinden bahsetmiştim. Tabir caizse var olan sistemsizlik yıkılıp yerine gerçekçi, bilimsel ve en önemlisi milli ve manevi değerlerimizin gereklerini taşıyan bir sistem kurulmalıdır. Peki, bu sistemin içinde neler olmalı, neler yapılmalıdır?
Öncelikli olarak okul öncesi eğitimden başlayarak yapılacak olan yapılandırmada yabancı dil öğretimi tasfiye edilmelidir. Dünyada hiçbir bağımsız ülkenin ilköğretim kademesinde yabancı dil eğitimi yokken bizde neredeyse beşikte yabancı dil öğretilmesi çocuklarımızın düşünce yapısını değiştirmekte, tahrif etmektedir. Bilimsel bir gerçeklik olarak, anadilin düşünme sürecini tamamen etkilediği, her bireyin kendi anadilinde ve kültüründe düşünme becerisine sahip olduğu ortadayken ilköğretim ya da öncesinde yabancı dil eğitimi çocuklarımızın düşünce dünyalarını ‘şizofren’ bir yapıya sürükleyecektir. Bunun önüne geçebilmek adına ilköğretimin ilk beş yılında yabancı dil eğitiminin verilmemesi gerekir. Okul öncesi eğitim bir başka sıkıntısı da yaygınlıktır. Tüm Türkiye sathında okul öncesi eğitimin var olmadığı tek bir köy dahi bırakılmamalı, fiziki şartlar ve eğiticiler derhal yetiştirilerek bu ilkel sıkıntı giderilmelidir.
İlköğretimde zorunluluk sınırı yine 8 yıl olarak kalmakla beraber, mutlaka 5+3 yapısına dönülmelidir. Bu yapının kurulması ilk kademede tüm öğrencilerin ana derslerle ilgili temel kavramları öğrenmesine yönelik olarak gerçekleştirilmeli, ikinci kademeye geçişte mutlaka bilimsel verilerle öğrencilerin ilgi ve yetenekleri çerçevesinde mesleki, teknik, sosyal ya da sanat eğitimine yönlendirilmesi gerekleştirilmelidir. Mevcut sistemin herkesi aynı gören, herkesi aynılaştırmaya çalışan yapısının değiştirilmesi için en önemli şart budur. Örnek vermek gerekirse, Türkçe dil bilgisi; kelime, deyim ve atasözü bilgisi Türkçeyi etkin kullanmak açısından herkesin sahip olması gereken bilgilerdir. Ancak edebiyat bir merak işidir ve herkese edebiyat öğretmeye çalışmak hem öğreticiye hem öğrenciye ciddi anlamda sıkıntı yaratmaktadır. Bu yüzden kurulacak yeni sistemde öğretilecek konularda bu durum gözetilmek zorundadır. Coğrafyadan hiçbir şey anlamayan ve ilgisi ve yeteneği dâhilinde meslek seçecek bir öğrenciye 4 yıl coğrafya öğretmeye çalışmak anlamsızdır. Bunun yapılabilmesi için de öncelikle 5 yıllık sürede mutlaka bilimsel verilerle çocukların ilgi, bilgi, becerileri dikkate alınarak +3 yıllık ilköğretimin ikinci kademesinde ve sonrasındaki orta öğretim kademesinde bu veriler ışığında okullarda ve bölümlerde okutulmaları şarttır.
İlköğretim eğitiminde genel olarak bu çerçevede yapılacak değişim orta öğretimde öğrencilerin alanlaştığı, ileri seviyede eğitim alacağı bir alanı ortaya çıkaracaktır. İlköğretimin ikinci kademesinde ilgi, yetenek ve bilgilerine göre yönlendirilerek alan eğitimi almaya başlayacak öğrenciler ortaöğretimde ise tamamen bu alanlara yönelik okullarda eğitim almaya başlamalıdır. Fen Bilimleri alanında eğitimine başlamış bir öğrenci doğal olarak Fen Lisesi’ne kayıt yaptırmalı ve orada Fen Bilimleri’nin içinde dal seçebilmelidir. Ya da resim dersine yeteneği olan öğrenci ikinci kademede genel olarak aldığı resim eğitiminin ardından mutlaka Sanat Lisesi’ne gitmeli ve resim alanında eğitimini sürdürmelidir. Tabii burada öğrencilerin değişen ilgi alanlarına da riayet edilecek esneklik de mutlaka gösterilmelidir. 11 yaşındayken ressam olmak isteyen çocuğun 15 yaşında başka bir mesleğe yönelmek isteyebileceği de unutulmadan ilköğretimin birinci kademesinde aldığı temel eğitimle birlikte intibak eğitimi ile bu esneklik sağlanabilmelidir.
Orta öğretimde dal seçerek 4 yılını geçirmiş öğrenciler bugünkü gibi bir sıralama sınavı ile değil üniversitelerin ve bölümlerinin kendi belirleyecekleri sistemlerle orta öğretim başarı puanı esasıyla bir sınava tabi tutularak üniversite eğitimine devam etmelidirler. Bu sayede üniversite hocaları bölümlerine gelen öğrencilere ilk iki yıl boyunca bölümle ilgili neredeyse bir intibak eğitimi şeklinde eğitim vermek durumunda kalmazlar ve akademik kısırlığımızın da çözümüne başlangıç anlamında bir katkı yapılmış olur.
Yabancı dil meselesine dönersek, ilköğretimin ikinci kademesinde başlangıçtan itibaren İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça gibi diller seçmeli olarak öğrencilere sunulmalı ve her öğrencinin en az iki yabancı dili olacak şekilde bir eğitim verilmelidir. Yabancı dil eğitimi de yine ilkel metotlardan kurtarılmalı, dinleme ve konuşmaya dayalı bir sistem için gereken fiziki şartlar acilen yerine getirilmelidir. Bu şekilde hem yabancı dil eğitimi İngilizce kısırlığından kurtulmuş hem de Fransızca, Almanca, Arapça mezunlarına da iş kapısı açılmış olur ki ülkemizin en büyük sorunlarından birisinin çözümüne de katkı sağlanmış olur.
Eğitim sistemimiz için yapılacak en önemli değişikliklerden biri ise her öğrencimize mutlaka Osmanlı Türkçesi öğretilmesidir. Bu memleketin tüm evlatlarının mutlaka Osmanlı Türkçesi öğrenmeleri lazımdır ki, medeniyetimizin en önemli tarafı olan tarihimizle barışalım ve tarihini bilerek geleceğe bakabilen nesiller yetiştirelim. Evvela, Kutadgu Bilig, Siyaset-name, Kanun-i Esasi’yi okuyabilmemiz; Fuzuli’den, Şeyh Galip’ten haberdar olmamız lazım. Bunun yanında, Osmanlı Türkçesi öğrenerek kazanacağımız kültür derinliğinin her evladımıza mutlaka çok büyük umdeler kazandıracağını düşünmekteyim. Tarih bilmeden, tarihi hakkıyla öğrenmeden bir gelecek kuramayacağımızdan ne kadar eminsek, Osmanlı Türkçesi’ni öğrenmeden tarihimizi de tam anlamıyla öğrenemeyeceğimizi bilmek zorundayız. Ayrıca, medeniyetimizle kopan bağların bağlanabilmesi de Osmanlı Türkçesi ile mümkündür; dil, kültürün taşıyıcısı olduğuna göre medeniyetimizle bağlarımızı kurtaracak yegâne unsur Osmanlı Türkçesi’dir. Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder